Erkekler tartıştı ve "Münevver Arınç evde kalsın" formülünde anlaştı.
İşte dünkü çözümün özeti...
Peki Bayan Arınç evde oturunca Cumhuriyet kazanmış mı oldu?
Cevaplamamız gereken soru budur.
Cumhuriyet'in amacı kadını hapsedildiği evden kurtarıp toplumsal hayata katmaktı. Oysa şimdi duruma bakın:
"İslamcı" sayılan Meclis Başkanı, eşiyle birlikte davet veriyor.
"Laik kesim", "Karın başörtülü. Onu getirmeyeceksin" diye diretiyor. Sonunda hepsi eşlerini evde bırakıp geliyor.
Başı kapıya sıkışmış birini kurtarmak için kafasını kesmek gibi bir şey bu... "türban Meclis'e girmesin" diye kadın feda ediliyor.
* * *
Şimdi denilecektir ki: "Örtünen kadının dışarı çıkmasına engel yok, ama kamu alanına girmesin."
İyi de, "kadın - erkek eşitliği"nin anlamı, kadının sokakta alışveriş yapabilmesi değil ki, toplumsal hayatın her alanında en az eşi kadar söz sahibi olabilmesi...
Ne yazık ki "Başörtüsü takacaksın" diye ısrar edenler kadar, "Başörtünü çıkaracaksın" diye zorlayanlar da birer kadın gardiyanına dönüşüyor.
* * *
Önce verilere bakalım:
Türkiye'deki kadınların ne kadarı örtünüyor?
Bu konuda en yeni araştırmalardan birini, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) yaptı. ("Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset", Ali Çarkoğlu, Binnaz Toprak, 2000)
Oran kabaca "yüzde 70'e/yüzde 30" gibi görünüyor.
"Sokağa çıkarken başını örtmediğini" söyleyenlerin oranı yüzde 27,3.
Buna karşın kadınların yaklaşık yüzde 70'i sokağa çıkarken (yüzde 53 başörtüsüyle, yüzde 15 türbanla) örtünüyor. Çarşaf giyenlerin oranı yüzde 3,4.
Deneklerin yüzde 73,5'i annelerinin örtündüğünü söylüyor. Yani "Genel kanının aksine örtünme yaygınlaşmıyor, bir önceki nesle göre azalıyor".
* * *
Şunu anlamamız lazım:
türban, birçok kadın için bir simge olduğu kadar, sokağa çıkış vizesi aynı zamanda; toplumsal hayata kesilen bir bilet...
Başını bağlayıp üniversiteye giden genç kızlar için de böyle bu, siyasete giren kadınlar için de...
"Kadını özgürleşme" adına başörtüsüne gösterilen tepki, paradoksal bir şekilde onların (yani yüzde 70'in) dışlanmasına, köleleşmesine hizmet edebiliyor.
Halbuki, başörtülü de olsa kadının hayata karışması, muhafazakar kesimde erkek tahakkümünün kırılmasına, kadının edilgenliğinden sıyrılıp konumunu sorgulamasına, kadın - erkek ilişkilerinin dönüşmesine yarıyor.
* * *
Gererek çözemeyeceğimiz bir düğüm bu...
Gerginliğe değil uzlaşmaya, kindarlığa değil anlayışa ihtiyacımız var.
TESEV'in araştırmasından bir örnek daha vereceğim:
"Mahallenizde tesettürlü kadınların çoğunlukta olması sizi rahatsız eder mi?" diye soruyorlar.
CHP'lilerin yüzde 28'i "Evet, eder" diyor.
"Mahallenizde mini etekli kadınların çoğunlukta olması sizi rahatsız eder mi?"
"Evet, eder" diyen Fazilet Partisi seçmeninin oranı yüzde 40...
* * *
Asıl sorun, toplumsal yaşamın ortak alanlarında çatışmadan bir arada yaşamanın koşullarını yaratabilmekte...
Siyaset, sorunu çözemediği gibi, gösteriş için kullanıyor ve hepten kilitliyor.
Sivil toplumun, tarafları buluşturup sağlıklı çözümler üretmesi şart.